Hülya Gülay

Hülya Gülay
"İnsanın fikri neyse zikri de oymuş derler dostlar; benimkiler sanal alemde gezintiye çıktılar...Çaldıkları her kapı açılır mı bilinmez, eğer sizin kapınızı çalarlarsa korkmayın, size zarar vermezler..."

Erdoğan Baysal'ın "Kırmızı Kurdele" hakkındaki düşünceleri...

Erkek egemen kurallara bütün gücüyle karşı koyan, “Benim bildiklerim ve inandıklarım daha doğru!” diyebilme cesareti gösteren genç bir kadının, kara mizah denebilecek gerçek bir öyküsüdür Kırmızı Kurdele!

O, bedenin ve ruhun güçsüzlüğünü, onun üzerindeki her türlü taraflılığı reddeder. Bunun ancak olağanüstü bir güçle gerçekleşeceğini, dolayısıyla ona ve kurallarına inanmanın bu yönde en doğru yol olacağına inanır. Sizlerin de anlayacağınız gibi, “Bu yol inanç yolu, sevgi yolu, benzersiz bir aşk yoludur!”
Hülya Gülay’ın sunduğu bu roman, bugüne kadar yazılan türlerine pek benzemeyip zaman zaman aforizmal sözlerle ivmelendiğinden, roman dünyamızda farklı bir altyapı örneği olmuştur. O nedenle roman içeriğini kimi zaman çarpıcı ama kısa, yoğun ve özlü sözlerle sunması, oldukça dikkat çekicidir.

Anlatış biçimi, ülkemizde bugüne kadar pek gün yüzüne çıkmamış, daha çok Batı’ya has bir anlatış biçimindedir. Örgüsünde insanı kendine çeken o iç ses; mistik ve içli bir ney ezgisi gibi okuyanın ruhunu ağır ağır ama çok derinden sarıp sarmalayarak bir daha da asla bırakmamaktadır. Bu olgu gerçekten insanı düşündürmektedir. Ben bu duyguyu yaşadım. Yaşadım da üstad Franz Kafka’nın şu aforizmal örneği deyimini de anımsamadan edemedim:
“İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürlerini bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennetten kovuldular, tembelliklerinden de geri dönemiyorlar.”
Hülya Gülay, gerçekten çok çalışmış ve eserini ortaya çıkarmıştır. Bu başarısından ötürü sevgili arkadaşımı içtenlikle kutluyor ve aramıza hoş geldin diyorum…

Erdoğan Baysal

Rezonans Kanunu

Olan, olacak olan, benim, senin, herkesin düşündüğü şeymiş. Bu düşünceye şahsi hayat görüşü deniyor ve yaşamımız da bu doğrultuda ilerleyip gelişiyormuş, haberin var mı?
Evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşim halinde, vücudumuzdaki her organ ve hücrenin de dâhil olduğu dünyadaki bütün nesnelerin, canlıların kendilerine has titreşimleri olduğunu, benzerlerin birbirlerini çektiğini, bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şeyin, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekildiğinden haberin var mı? Bunun bizim için, her zaman olumlu bir şey anlamına gelmediğinden, haberin var mı?
Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunuyormuş, kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimli dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet ediyormuş. Bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmayıp, bütün çevremize uzanıp, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindeymiş. Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka dile, titreşim dalgalarının kodlanmış diline çevirip, bunları evrene gönderiyormuş, haberin var mı?
Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her şey hayatımızda tahakkuk ediyormuş, inandığımız bütün düşünceler yaşamımızda gerçekleşiyormuş. Ne dilersek dileyelim, mantık seviyesinden kalp seviyesine taşımazsak olmazmış, haberin var mı?
İç âlemimizde sahip olduğumuz her şey, dış dünyada da karşımıza çıkıyormuş, bunun kaynağı da düşüncelerimizmiş. Uzun süreli, sık sık düşündüğümüz, hissettiğimiz ve söylediğimiz her şey rezonans alanımızı oluşturuyormuş, haberin var mı?
Sadece sen, ben değil, diğer bütün insanlar da aynı şekilde enerji gücü yayıyormuş, aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olaylar da bizi çekiyormuş, haberin var mı?

Peki ya bu şahsi görüş denen şey, yanlış bilgi ve olgulara dayanıyorsa, dünyayı nasıl bir kaos haline getirdiğimizden haberin var mı?