İnsan neden
şiddeti seviyor; saldırganlık, acımasızlık gösteriyor? Yoksa hatalı
yaratılmışlığını bu şekilde mi örtmeye çalışıyor. Sevgi yoksunluğunu sevgi
arsızlığıyla telafi etmeye çalışırken her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor.
Varlığının besleyici kaynağı sevgiyi, acı vermek veya acı çekmek için
kullanıyor. İnsanda derin izler bırakan bu acı bataklığında yaşamını sürdürmeye
çalışırken çırpındıkça battığını, tarihsel süreci içinde hala fark etmiyor. Dış
dünyaya karşı düzgün, seviyeli, sevecen gözüküp, yakın karşı cinse, aile
içindeki diğer kişilerle olan ilişkilerinde sadistçe davranışlar
gösterebiliyor. Oysa ilişkilerimiz, hayatımızdaki mutluluk alanlarımız olması
gerekirken yaralayıcı ve yıpratıcı olmaya devam ediyor.
Hiç kimse
böyle bir ilişki boyutunda ne kadar hırpaladığını veya hırpalandığını
anlayamıyor. Bu kısır döngüden kurtulmak için yol bulamıyor. Elindeki tek silah
olarak gördüğü şiddet unsurlarını kullanmaktan çekinmiyor. Geçmişte yaşanan
acıların bugüne yansıması olduğunu düşünsek de şiddetin tercih edilmesi insanın
kolaycılık tarafının göstergesidir. İnsanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış
olan şiddet olgusu, kendini farklı biçimlerde göstermeye devam ediyor.
Fiziksel
şiddette kullanılan silah güçtür; bir yumruk, bir bıçak şiddetin uygulanmasını
kolaylaştırır. Fakat şiddeti genelde algılandığı gibi yalnızca fiziksel zararla
açıklamak yeterli değildir. Bir şiddet türü daha vardır ki o da “duygusal
şiddet”tir. En az fiziksel şiddet kadar hatta daha fazla yıkıcıdır. Baskı,
eziyet, korkutma, sindirme, cezalandırma, katı, kaba davranış, kişisel
özgürlüğü kısıtlama, bağırmak, iğneleyici sözler söylemek, hakaret etmek, alay
etmek, yok saymak, küsmek, tehdit etmek, sürekli kavga çıkarma şeklinde kendini
gösteren duygusal şiddetin açtığı yaraları görmezsiniz, göremezsiniz. Çünkü
kullanılan silah sözcüklerdir ve hedefte duygulardır.
İnsanın
yaşamı boyunca karşılaşabileceği duygusal şiddet örneklerini düşündüm. Bulmak
çok zor olmadı:
“Altına
şişini kaçırırsan pipini yakarım.”
“Yemeğini
yemezsen seni aç bırakırım, bir daha yemek vermem.”
“Sınıfını
geçmezsen sana istediğin oyuncağı almam.”
“Benim
istediğim kızla evleneceksin yoksa seni evlatlıktan reddederim.”
“Sünnet
olmazsan erkek olamazsın.”
“Bakireliğin
bozulursa kimse seninle evlenmez.”
“Dershaneye
gitmezsen üniversiteyi kazanamazsın.”
“Oyun
oynamayı bırak dersini çalış.”
“Karnende
zayıf olursa tatile gidemezsin.”
“Yaramazlık
yaparsan seni tuvalete kilitlerim.”
“Sen hiçbir
işe yaramazsın.”
“Babanı mı
daha çok seviyorsun anneni mi?”
“Erkeğin
kalbine giden yol midesinden geçer.”
“İstediğimi
almazsan bu gece seninle yatmam.”
“Benimle
yatmazsan başka kadına giderim.”
“Bak kızım,
erkeğe sevişmek istediğini söyleme seni fahişe zanneder.”
“Bana cevap
verme.”
“Senin aklın
erkek işine ermez.”
“Kadın
kısmı sokağa çıkmaz.”
“Beyinsiz
kadın.”
“Sus.”
“Seni
sevmiyorum.”
“Senden
bıktım.”
“Aptal.”
“Çirkin.”
“Beceriksiz.”
“Hemen uyu
yoksa ölüler gelip seni yer.”
“Dediğimi
yapmazsan seni köpeklere veririm.”
Ve daha
yüzlercesi…
Böyle
sözcüklerle dolu bir yaşam, insanın kendisine olan saygısını yavaş yavaş yok ediyor.
Yıllarca maruz kaldığı bu davranışlar sonrasında, kendi başının çaresine
bakamayacağını düşünerek yaşamaktan korkar hale gelmesi kaçınılmaz. Şiddete maruz kalan
insan, korku, öfke patlamaları, içten içe kızgınlık duygularıyla intikam alma
hissi yaşar, ürkek, sessiz, çekingen olur. Halsizlik, mutsuzluk, umutsuzluk,
çaresizlik duygusu, geleceğe yönelik plan yapamama, karar verme güçlüğü çekme,
sokağa yalnız çıkamama, kendini sevmeme, konuşamama, başkalarını suçlama,
konuşurken göz iletişimi kuramama, donuk bakma, ağlama krizleri, suçluluk
duygusu, karışık duygular, uğradığı şiddeti anlatamama durumları içindedir.
Hayata ve kendine karşı güvensizlik, ümitsizlik hisseder.
İnanın
dünyanın böyle duygulara hiç ihtiyacı yok. Onun sevgi sözcüklerine ihtiyacı var
hem de hiç olmadığı kadar…
İnsan neden
şiddeti seviyor sorusuna geri dönersek, cevabım şu: Kendine bir hayat
yaratamayan, başka hayatları yok etmek ister. Bu da şiddetle o kadar kolay ki!
Oysa arzu
ettiği hayatı yaratmak için özgür olmalı insan. Ne var ki kısıtlayıcı toplum
kuralları buna engel oluyor, insanı özgür bırakmıyor. Özgürlüğün yitirilmesine
yol açan olaylar hayatını şekillendirirken, kendisini insan yapan aklının azap
veren düşüncelerinden kurtulmak istiyor ama başaramıyor. Elbette yaşadığı
olaylar karşısında duygusal tepkiler verebilir. Ancak akılla kalp arasında kısa
devre yapmış gibi cazur cuzur sesler geliyorsa, orada şiddet filizleniyor
demektir. Kısacası özgürlüğün olmadığı yerde sevgi olmaz, sevginin olmadığı
yerde de şiddet vardır.
Şiddetin en
acı etkisi şiddet uygulanan kişinin buna alışması ve yaşarken ölmeyi
kabullenmesidir. Şiddete dur deme cesaretini gösterememesi, toplumun da
görmemezlikten gelmesi bunu doğal hale getiriyor. Aslında böyle insanları fark
etmemiz zor değil, çevremize daha dikkatli bakmamız yeter.
Şiddet
öğrenilen bir davranış biçimidir ve kuşaktan kuşağa geçer. Biz bu zincirin
kırık halkası olalım. Şiddeti ortadan kaldırmanın tek yolunun değerlerin
farkına varmak olduğunu anlayalım.
Tercihimiz
her zaman iyi olandan yana olsun…
Hülya Gülay
, 7/Kasım/2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder