Adam
kadına baktı: “Senden tek bir şey istiyorum. Bana yalan söyleme.”
Kadın: “Söz veriyorum, sana hiç yalan söylemeyeceğim.”
Mevsimin
ilk karı yavaş yavaş toprakla buluşuyordu. Şöminenin ateşinin karşısında böyle
söz vermişlerdi birbirlerine.
İlk
yalanı adam söyledi.
Peki,
şimdi kadın yalan söylerse sözünden dönmüş mü olur?
Birlikte
el ele yürüdükleri dağ yolunda şimdi tek başına yürüyor, hayal kırıklığının
verdiği acıyı içine sığdırmaya çalışıyordu. Onu terk etmek istemiyordu ama bu
yalanla nasıl yaşayacaklardı, yalanların arasında gerçeği bulabilecekler miydi?
Üşüyordu!
Göğsünün tam ortasında buz gibi bir taş yerleşmiş nefes alamıyordu. Hiç böyle
düşünmemişti; sevgilerinin böylesine yara alacağı aklına hiç gelmemişti. Her
şey çok güzel görünüyordu. Yanılmış mıydı? Sahip olduğu en güzel şey adama
duyduğu güvendi. Şimdi ne olacaktı. İçindeki şüpheyi atabilecek miydi? Bir daha
yalan söylemediğini nereden bilecekti? Nasıl anlayacaktı?
Seni
seviyorum dediğinde gerçekten inanacak mıydı? Yoksa inanmış gibi mi yapacaktı?
İçindeki
ses “Zamana bırak, zaman en iyi ilaçtır.” dedi.
Kanadı
kırılmış bir kuş gibi yere çakılmıştı.
İyileşebilecek
miydi?
Tekrar
uçabilecek miydi?
Üzerindeki
şala daha sıkıca sarıldı. Ayakları bir daha geri dönmemek üzere yürüyordu dağ
yolunda. Rüzgâr fısıldıyordu kulağına:
“Aşkın ışığı söndü gözlerimde,
İçim pır pır etmiyor artık”
Evet, içi pır pır etmiyordu artık. Hakarete uğramış, incinmiş olsa bile unutmanın yollarını arıyordu. İçinde bir yerlerde öç alma isteği vahşi bir dürtü gibi harekete geçmek için bekliyor, sevgisini nefrete dönüştürmenin yolunu arıyordu.
Hayır,
içinde düşmanlığa yer yoktu. Ne olursa olsun asla nefret kazanmamalıydı. Yine
de sevgiye olan inancını yitirmemeliydi.
Sözcükler
içinde kısılıp kalmış, çıkmak için sabırsızlıkla beklerken rüzgârın fısıltıyla
söylediği şarkıyı dinliyordu:
“Sen,
sen yalnız kadın,
Sessizliğe
gömülmüş kadın,
Ölü
toprağını at üstünden”
Kendine
dost olmaya giden yolda tek başına yürüyecekti. Sesi rüzgârın sesiyle karıştı
birbirine:
“Yalnızım,
yalnızım, yalnızım,
Gökteki
ay kadar yalnızım,
Okşa
beni rüzgâr, sarılın bana ağaçlar,
Sevin,
sevin beni kar taneleri”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder